Yeni Bir Başlangıç!

Okurken dinlenmeli...  https://www.youtube.com/watch?v=8W8c06aqv8U
 
         Herkese değil bu merhaba,
         Yokluğunda bir şeyler eksik! Unutmadan yaşa bunu. Paylaşmayı, sevmeyi, teşekkür ve mutlu etmeyi unutma. Saygı göstermekten, anlamaya çalışmaktan, yanılmaktan korkma! Kaçma! Koş koşabildiğin kadar ama asla kaçma! Her şey yaşamak. Her an değerli. Nefes alabildiğin, canının acıdığı veya yorulduğun her an yaşıyorsun, hisset yaşadığını. Çünkü unutma hissettikçe yaşıyorsun.
         Sevmeyi de, acı çekmeyi de işte tam da bu yüzden seviyorum. Seni sevebiliyorum. Bir yandan onları da çok sevebiliyorum. Ve inan her aşkın mutsuzluğu ile yaşıyor, onlar ile büyüyorum. Aşk dediğim kelimeyi ise sevipte sevilmediklerim olarak açıklıyorum.
          Bekle de iyice aşık olayım sana. Sonra belki bir müzik çalar ve sen kapıyı açarsın. Sonra da bu aşkın mutlu yüzünü tadarım. Ama önce izin ver de şöyle hakkıyla bir aşık olayım sana.
          
Diğeri bitince de bunu dinlersin bence...  https://www.youtube.com/watch?v=i6gxYgX2rxo

       Şimdi gelelim şu konuya. Biliyorsunuz taşındım. Ve biri (kendini biliyor) dedi ki; Yeni bir yere taşınınca, yeni bir başlangıç yapacakmış gibi hissetmiyor mu insan?
       Doğrudur hissediyor. Yeni başlangıçlar yapıyorum. Baya bir alışveriş yaptım öncelikle. 5 Metrekarelik bir odadan geldiğimden ötürüdür ki eşyam yoktu pek evde. Şimdi de farklı değişimler arayışı içerisindeyim. Yeni arkadaşlardan bahsetmiştim. Yeni melodiler de getirdi onlar bana. Ve her zamanki gibi yeni bir kadın var aklımı meşgul eden.
      Yeni bir başlangıç yapıyorum evet. Ama bu bana kendiliğinden geldi. Hayatımı yoluna koyabilmem için tüm olanaklar sağlanıyor sanki. Sırf bu yüzden her ne kadar kaçsam da bu sefer aşkın ikinci yüzünü de görmek istiyorum. Hayat bu; hiç bir zaman sevilmeyiz sevdiğimiz kadar ama olur da, severse beni kazayla bu yazının sonuna bir fotoğrafımızı eklerim. Söz olsun size.

Siz de çok sevmeyi unutmayın!
had*
09.10.2016



Ne Zamandır Yazmıyorum Neler Oldu Neler...

         Merhabayın!
         Ve bu ayın en kıdemli oyuncusunu açıklıyorum; Şans.
Önce kötü şans ile başlayalım. Bilirsiniz kültürümüzde yazlık diye bir kavram vardır. Biz de hayatımızın belli kısımlarında belli yerlerde bir yazlık kiralayan bir aileyiz. Özellikle kiralayan diyorum çünkü şu kira meselesi nedir be kardeşim! Fakirliğin gözü kör olsun! Para takıntısı olan biri değilim ama belli şeyler içinde kullandığımız araç ortak sanırsam dimi, kaçamıyoruz şu meretten. Neyse kötü şans ile başlayalım bu diğer konuya gelicem. Yazlık diyorduk, evet yazın sonu sıcak bir yaz günüydü, mal sahibimiz aradı Almanya'dan. Şaka değil gerçek, Almanya'dan! Gelicekmişte, taşınıcakmışta, falan filan... Yeni bir yazlık ev bakmaya başladık. Sırf masraf. Neyse bulduk taşınıyoruz vsr. derken benzer bir olay kışlık evimiz için gerçekleşti. Mal sahibimizin oğlu evleniyor. Yok artık, oha, şaka mı bu vbz. (küfürler dahil) tepkileri verdikten sonra yeni bir ev bulduk. Nitekim taşındık da. Ve şuanda yeni odamdan ilk yazımı paylaşıyorum ki önümüzdeki yazılarda fiyakalı bir yazı masası fotoğrafı paylaşıcam size.
          Şimdi gelelim iyi şansa. İşler açıldı maaşallah haftanın 4-5 günü çekim vsr. derken. Durgunluk anını bekler olduk büyük projelerimizde ilerlemek için. Güzel güzel. Daha yoğun günlere inşallah...
          Daha büyük şanlar da var. Arkadaşlarım! Onların birer birer daha da çok farkına varıyor şükrediyorum. Şükretmek kelimesine takılmayın çok. Şansa, kadere, zamana, inanıp- inanmadığınız tüm enerjilere, ihtimallere şükrediyorum!
           Yeni arkadaşlara da sesleniyorum. Yeni ve değerli arkadaşlar edindim. Çok değerliler gerçekten. Olur da okursanız burdan kendi payınızı çıkartın!
            Şimdi bu ''6. Sınıf - Atatürk'e Mektuplar'' ödevini burada sonlandırıp yeni bir yazıya başlıyorum...




Bazen ben, bazen sen.

Bazen bir hakaret anlamına gelirdi,
Bazen ise güven.
Komşunun milletiydi bazen,
Bazen ise sen.
Bazen en güzel mezeleri yapardı,
Masasında sen.
Bazen bir vitrin dizerdi ki...
Yağmalayan sen.

Harutyun Arto Davulciyan
7 Eylül 2016

Karanlık Hayaller ve Islak Yüzeyler

              Hazırlanıp paketlenmiş hayaller yaşıyoruz. Başkalarının sınırlarına takılıp, alkışlar kovalıyorum. Sen öyle değilsin belki de. Ama ben bu sınırlara çok takılıyorum. O da takılıyor hatta diğeri de ama sen değilsin biliyorum. Bu işe bir son vermek gerek ve tam da şu an tüm bu duygulara tekmeyi basıyorum!

Dinlersin
: https://www.youtube.com/watch?v=UVmf1MwHB_c&index=2&list=RDrUwXlle4MGE

              En sevdiğim yemek mantıysa eğer, neden yazın ortasında mantı yemiyim? Şu playlist çalarken müsade edin ben şu suyu kaynatıyım.


Duygular
               Bütün bu karanlığı, içimdekileri, ıslak yüzeyleri, yeni hikayeleri hatta bunca zaman olan biteni anlatıcam ama hepsinden önce bahsetmek istediğim birkaç birşey var.
               Bu hikaye de burada biter mi? diye sormuştum. Bitti. Bir hikaye daha bitti. Ya da öyle sanıyorum. Çünkü hemen ardından eski hikayelerin peşinden, başka diyarlara koşuyorum. Uzaklaşıyorum evimden. Uzaklaşıyorum onun peşinde. Sanki yüz odalı bir evin odalarını sonsuza dek kiralıyorum birbirinden özel insanlara. Onlar her kapıyı açıp baktığında, ben de kapıya doğru ilerliyorum. Ve soruyorum 'Var mı bir isteğin?'.
               Bu ev senin oğlum! İster kirala ister sat, çıkar elden. Ama istemiyorum. Evet biliyorum sorguluyorsunuz ve bu hakkı zaten bütün içtenliğim ile ben veriyorum.
              Öyle güzel bakışlar yakalıyor. Öyle güzel dokunuşlar topluyorum ki, benim olsalar bu kadar heycanlanırmıyım bilmiyorum. Ama bazen uzun bir yolu beraber yürümek istiyorum. O varsa üşümüyorum. O varsa acıkmıyorum. Ama uzaklaşsam, biraz kızsam sonra unutsam. Sonra bir eski hikaye tekrar haycanlandırabilir mi beni? Evet bu yüzden de kızıyorum kendime. Ama böyleyim engel olamıyorum.
               Açık açık söylüyorum güzel yemeği, güzel kadını, güzel kokuyu seviyorum. Güzel yerlerde oturmak güzel şeyler dinlemek, güzel şeyler okumak, güzel şeyler seyretmek istiyorum. Herkes ister demeyin, zamansız hatta hesapsız kitapsız istiyor ve aç gözlülük yapıyorum. Dünya'nın adaletine sıkça karşı gelip; benim olsun, benim olsun, benim ol! Diye çığlıklar atıyorum içimden!
               Yine size uzaklardan yazıyorum, Öyle uzaklardan ki bana ve ona çok yakın. Bugün yarın döner girerim inime. Ama unutulmaz anılarıma da eklemeler yapmaktan vazgeçmiyorum.

Olan Biten               
               Epeyi bir zamandır yazamadım yine. Yoğun bir iş dönemi, bazı rahatsızlıklar ve biraz da şansızlık üstüne bir de ülkenin OHAL dönemi eklenince. Olmadı işte. Rahatsızlıklar aşıldı. Yoğun iş dönemi bazı sorumluluklardan kurtularak dolayısı ile bazı gelirlerden de feragat edilerek normal bir düzeye indirgendi. Oysa tam da bir hırs küpüne dönmüş, başarı hırsı ve hızlı yükselişin kölesi olmak üzereydim. Kurtuldum! Yani en azından ben öyle düşünüyorum.
               Biraz daha zaman ayırıcam kendime. Kişisel bir bilgisayar aldım. Daha fazla yazıcam hatta yeni bir hikayeye başladım. Bunu birazdan detaylı paylaşırım. Yeni projelerim var ve daha fazla hayal kuracak zamanım. Bir albüm yapmak istiyorum. Ne kadar biliyorsam o kadar müzik yapmak. Fazlası değil bildiğim ve sevdiğim kadar. Ayrıca bir de bunlardan zaman ayırabilirsem kendime. Blog dışında bir de vlog çekmeye başlamak. Fikirler üretiyor, bölümler hazırlıyorum. Ama bir türlü başlamıyorum şuna. Birikmiş işler de var. Birkaç montaj işi. Birkaç düzenleme... Sağolsun ofisimin kahramlarından B*** ile düzene sokar herşeyi hallederiz kısa zamanda. Birkaç büyük proje de var önümüzde. Manevi anlamda beni yükselişe geçirmesi açısından önem verdiğim projeler. Bunlara da kafa patlatıcam biraz. 24Creative için verimli bir dönem olacağı kesin. Sonra bir de şu büyük belgesel projeme yaklaşmak için büyük adımlar atmaya başlıyorum. Bol bol yazar mıyım bilmiyorum ama bol bol çalışıcağım kesin yine. Bu arada su kaynadı.


Yeni Hikayeler
               Cenazende aşık oldum karıcım! Böyle başlıyor hikayem. Hikayem Anıl'ın hikayesi. Hikayem Leyla'nın hikayesi. Bilen bilir. Leyla da bilir hikayesini ama ne zaman okur, ne zaman izler o bilinmez işte. Hikayem bir hikayecinin hikayesi. Bir aşığın hatta çok sevenlerin hikayesi. Eğer becerebilir de aktarırsam şöyle berrak bir şekilde hayal ettiklerimi kağıda, güzel olur. İşte o zaman sağlam bir tatmin duygusu yaşayabilirim kendi içimde.

Acıktım, yemek hazır. Kendine iyi bak, bir de ilk defa rica edicem ama şuraya bir yorum filan yap.


*had

7Ağustos2016




(Evet isim vermiyorum ama bir sebebi de yok. Sadece burada ölümsüzleşsin istemeyebilirler diye düşündüm.)



Kendini Sorgula

Bugün en azından birkaç kez fazla baktım aynaya. Süzdüm şöyle kendimi baştan sona. Evet sonuç pek de iç açıcı değil. Ama didiniyorum zaten bu konuda hemfikiriz sanırım. Üstelik en büyük yardımcım, destekçim, danışmanım da "O". Her ne kadar önemli değilse de bakıyoruz aynaya.

Sonra tekrar baktım aynaya, sorular sordum sorguladım kendimi. Ben neyim? Kimim? Neler yapıyorum? Neler yaptım? İyi biri miyim? İyi nedir? Kimler sever beni? Kimler sevmez?

Ah bir bilsen...

Yaşamak isterdim Seninle senelerce basit bir evde. Hayallerime ortak etmek isterdim Seni.
Bilmiyor da sayılmazsın üstelik. Birer gözyaşı dökmeyi de başarabilmişken gözlerinden, tenine deyen kelimelerim bile ikna etmedi Seni.

Bir hikaye de burada mı biter, yeni mi başlar bilinmez ama.
Şarkılar söyleten kadın bana bakıp;


biraz daha bekler misin demiştin.
Ben ise hayır benim isim acele demiştim
.


Dinlersin: https://www.youtube.com/watch?v=5ID16psQ8UM

Seni her düşündüğümde sorguluyorum kendimi, Sen de sorgula kendini. Düşün geleceğimizi.
Hayal et ikimizi. Fazla zor değil şaşırtmayız kimseyi.


Tanrı'ya İnanç

Seni gören inanır Tanrıya,
Seni,
Gören güzelliğini,
İnanır meleklere.
Bir Seni,
Bir de bilen gökyüzünü.
Anlatmak isterdim Sana o güzel yüzünü...
Ne desem boş,
Ne desem anlamsız.
Nasıl anlatır ki imanı bir Allah'sız.
Ölümden korktuğum kadar severim Seni
Gerisi boş,
Gerisi anlamsız.

10.06.2016 \ 01:47
*HAD


Aşk, Yorar İnsanı!

Ask güzel şey!
Acısı bile.
Büyütür insanı,
Yoğurur, yorar.
Yakar insanın canını,
Hem de öyle bir yakar ki
Anandan doğduğuna pişman,
"İyi ki" dersin!

HAD*
05.05.2016
03:33

MEKTUP

                Selam Sevgili Okuyucu,
                Sevgililer arasından, hayal dünyasından, o filmin ortasından, tam da en sevdiğim şarkının nakaratından, en sevdiklerimi toplamışım bu yazıya. Bu yazı dediğime bakmayın, hemen az aşağıda bir mektup görür gibisiniz, farkındayım. Bizzat ben iliştirdim kendisini oraya. Hani okumak isteyip de okuyamayanlara gelsin bu şarkı der gibi bir halim var. Bu mektup öyle kolay kolay yayınlanmazdı ama oldu bir kere. Kim bilir belki de bu günden sonra burada yazılanlar aynı tadı vermeyecek. Sadece benim değil bazen kendi deyimi ile ilham kaynağıma bir vedadır bu mektup. Yani öyle bir ihtimal barındırır. Kim bilir belki de gelip burada okur bu mektubu... Ve bir mektupla değişir her şey veya biter. Her ihtimalle bu hikayeyi de kaleme dökeriz elbet...

Unutmadan, bir kaç birşey değişmiştir bu mektuptan sonra, vardır benimde yaptığım haksızlıklar elbet. Bir kahve içebildik mesela bunca şeyden sonra, bakabildim gözlerine. Ama kapatamadım çenemi gene. Çok konuşuyorum çoooookkkk !

(Okurken dinlemelik değil ama günün anlam ve önemine katkı sağlaması amacı ile bu konser siz okurken arkada tıngırdarsa sevinirim. https://www.youtube.com/watch?v=glGukaea33U )


Buyrun;


Bilmediğim bir gökyüzüne yaptığım bu yolculuk ikna etti bunları sana yazmaya. Aslında sana mı yazıyorum, kendime mi, ona dahi emin değilim hala. Bir çocukluk edeyim dedim. "Dökerim içimden tüm geçenleri. Okusun, okumasın orasına karışamam. Ama bir şekilde değsin bu kelimeler tenine. Bir parça daha duygum geçsin bedenine." istedim.
                Karşılıksız ve küstahça bir bekleyiş belkide bu... Hiç gelmeyecek bir günü beklemek gibi. Kim bilir, belki de seviyorum ben gelmeyişini... Zaten gelişini de hiç görmedim ki.
                Zaman zaman gülersin bakarken bana, hakkını yememeli. Okurmusun acaba sana yazdıklarımı? Dinlermisin biryerlerde o senin olduğunu bilmediğin şarkıları? Beğendin mi o senin aşkın ile çekilen fotoğrafları?  Bilmiyorum. Ama artık bilmek istiyorum! Oku istiyorum! Bak o fotoğraflara ve eleştir istiyorum, acımasızca. Dinle o şarkıları ve bil sana yazıldıklarını. Kaç kalem eskidi senin için, haberin bile olmadı. Kaç kadeh doldu, boşaldı da bir yudumu sana dokunmadı.
                Ne büyük şeyler istedim senden. Özürler borçluyum belkide sana, büyük büyük özürler. Çok zor durumlara soktum seni, özürler borçluyum sana, süslenmiş, paketlenmiş sahte özürler. Bir şans aradım sadece. Bir konseri beraber dinlemek istedim bir kere. Yada bir filmi izlemek beraber. İzledik gerçi yine hakkını yiyorum. Haklısın ne değişti...
                Bir mektup yazmak isterdim, hiç unutamayacağın. Bir mektup yazmak isterdim, hep beni hatırlatacak. Bir mektup, bir anda her şeyi farklı kılacak.
                Zamana inandım, zaman aldattı. Sen istemesende ben hep sana anlattım. Belki de bu yüzden çekilmez bir adamım. Ama ben sadece sevgiye inandım.
                Yalnız senden değil, hayattan da çok şey istedim ben. İyice aç gözlü biri olup çıktım ben. Ama çok çalıştım karşılığında. Hiç durmadım. Nefes bile almadan çalıştım, istediklerimi elde etmek için. Ama bilirim ki hiç bir zaman "her şey" mutlu etmez insanı. Ama ben umutlara bağlandım, her geçen gece yeni hayaller yarattım. Bir çok yol çizdim bir çok yol arkadaşı edindim. Dostlarım, arkadaşlarım, ben zaten birçok şeye aşkla bağlandım.
                Uzun yıllar önce bir sabah ilk defa gözlerine baktım. Tek bir kelime edemeden sana şiirler yazdım. Mevsimler geçti, çok şarkı değişti. Ama ne sen değiştin, ne de ben.
                Zaman geçiyor ya bir ondan korkuyorum işte. Tükeniyor herşey. Gıdım gıdım bitiyor sanki. Her an uzaklaşıyor hayaller. Zorlaşıyor hedefler. Büyüyor gözümüzde yollar. Zaman geçiyor ya bir o öldürüyor insanı. Zaman geçiyor ve biz değişmiyoruz. Peki duygular? Zaman duygularımızı değiştirir mi? Bir gün olur da değişirsek birimiz. Ya da değişirse fikirlerin. Beraber geçelim zaman tünellerinden. Beraber kuralım birkaç hayali ve zamana bırakmayalım.
                Evet hayaller kuruyor, evet küstahca davranıyorum gene. Sen merak ederken zamanın kimi çıkartacağını karşına. Ben seni bekliyorum. Hiç düşündün mü bizi? Hiç olamayan bizi? Çok mu kötü olurdu beraber bir kaç hayal kursak. Atlasak arabaya gezsek kıyı kıyı. Hani herşeyi satıp savıcağım gün beraber atlasak tekneye. Merak etsen bu gün sana ne yemek yapıcam diye. Üşüyünce sarılsan filan. Hikayeler anlatsam sana. Şiir, şarkı yazamaz olsam kolay kolay. Eskilerden okusam. Hepsi senin desem, hepsi senin! Dalgaların sesi eşlik ederken, bir de gözlerin. Ne desen masal olur. Anlatırım destan destan. Hep alışveriş yaptığımız manavın çırağı bile bilir hikayemizi o zaman. Hayaller, hayaller, hayaller, bir kahve bile içememişken beraber...
                Sözler vermişim sana. Yazmışım duvarlara. "Her geçen gün daha çok sevicem seni! Yeter ki yanımda ol." Demişim. Bir heyecan da değil bu üstelik ama nasıl daha çok severim seni. Bir yanımda olsan... Belki sıkılırsın benden, belki de değişiriz zamanla. Ben yine haddimi bilirim. Giderim.
                Yine de durduramıyorum kendimi. Biraz daha tanısak birbirimizi. Biraz daha zaman istiyorum. Arkadaş bile olmaya korkuyoruz oysa, bir tiyatro bileti bile yasak bu arkadaşlığa. Tekrar tekrar oynama şansımız varmış gibi yaşıyoruz bu hayatı.
                Ansızın çağır beni istiyorum. Nereye istersen oraya gidelim. Sadece anlat, ben dinlerim. Sana bakıp susmak istiyorum. Yazdıkça yazıyorum aklımdan geçenleri. Bir kelime edebilirmiyim gözlerine bakarken bilmiyorum. Belki sen çağırmadan benim seni unutmam gerek, bilmiyorum.
                Anlatıcaklarım bitmiyor. Ama seni bitirebilecek miyim içimde bilmiyorum. İtiraf ediyorum evet, son olsun diye yazıyorum bunları. Yoruldum. Kendime kızıyorum. Bir ışık gördüm. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm yeri geldi koştum. Ama yoruldum. Ara ara gözüme parlayan bir ışık vardı. O söndü, durumdum. Yoruldum.
                Tünelin sonu zanneder daha hızlı koşardım... Sonrası alaycı bir kuşun çığlıkları... Her seferinde ayrı aldanırdım. Beni kahreden bu ışık oyunları, eskisi kadar mutlu da etmiyor artık.
                Nasıl da olumsuz düşünceler sardı yine etrafımı. Oysa ben değil miydim "Hayal et, olmasada, elinden geleni yapmış olarak veda et!" diyen. Elimden gelen bu mudur? Bu kadar mıdır aşkımın yazdırdığı şarkılar? Bu kadar sayfa mı tutar, şiirlerim? Hani, daha kaç kelime eksik bu duyguları ifade etmeye? Ne eksikse bul getir işte! Oysa, bir resimlerine bakarım ilham diye, bir de şarkılar kederlendirir beni. Şimdi bir şarkı çal dedim sana dinleyeyim yazarken. Onu da duymamazlıktan geldin.
                Gitme! Gitme yazmak istedim şu paragrafın başına da yazamadım ne tuhaf. Gelmedin çünkü. Gelmemiş birine gitme denmez ki. Hiç gelmemiş biri gidemez ki. Oysa gitme denir şarkılarda şiirlerde, gitme. Gitme denir sevgiliye. Sevgiliye. Sende kusuruma bakma artık. Her şeyden çıktı bir masala dönüşüyor bu aşk. Belki, belki sen bile anlatırsın bir başkasıymışcasına birilerine bu hikayeleri.
                Nerde, ne zaman olsa bir yolunu bulur hatırlarmış güzel saçlı sevgilisini dersin. Sana da inanmazlar. Olsun sen anlat yinede. Kimse inanmazsa bile çocuklara anlat sen aşkı. "Ne anlar çocuklar" derler. Asıl onlar ne anlar aşktan! Çocuklar yalanı bilmez aslında. Hep biz, kirlenmişlerden duyar öğrenirler.
                Aşk temizdir. Aşk, temiz kalır, kirlenmez. Yalanı bilen aşık olamaz derler. Ben de o yüzden nasıl oldu bilmem. Ama oldu işte.
                Hem de şimdi bu zamanda. Başkası anlatsa bütün bunları. Dese böyle bir aşk, hem de şimdi, bu zamanda kirlenmişler içinden bir aşk. öyle bir meleğe, "Hadi ordan" der, güler geçerim aslında. O yüzden aman ha sen çocuklara anlat. Anlatırken çok daha fazlasını hisseder insan. Belki benim sana anlatamadıklarımı anlatır sana zaman. Ne okuduğu gibi gelir hikayeler, ne de duyduğu gibi resmeder. Bir çocuğa anlatırsan. Bir çocuk gibi gelir sorular karşına. İşte o zaman farkeder.
                Farkeder insan duyguları. Ama ne farkeder. Çünkü artık her yer, tüm sokaklar soğuk. Her şey uzaklaşıyor. Şarkılar daha uzaktan geliyor kulağıma. İhtimaller azalıyor, zaman tükeniyor. Bu mektup belki bir son, belki bir başlangıç olacak ama öylesine kelimeler dökülüyor. Düşünmeden aklıma gelen her şeyi yazmanın rahatlığı ile sığınıyorum affına. Affet. İçimden geçenlerin kimseye bir zararı yok ama sevgi de hala bu Dünya'yı daha güzel bir hale getirmiyor. Kitaplar doluyor kelimer ile. Ama halen ekilen birkaç fidan kurtarmıyor ormanları. Kalbe düşen birkaç sevgi damlası kimsenin kor vicdanına su serpmiyor. Ben de yandıysam eğer, kimse benimle yanmıyor.
                Dökülen her bir kelime benim hayal gücümde daha da kuvvetlenerek çıkar ama sakın korkutmasınlar seni, halen herşey en saf halinde en masum hafifliğinde beklemekte. Bir gün olur da bir mucize ile değişirse hissettiklerin çok geç olacak. Ama susturmadan önce vicdanımın sesini tüm keşkelerden kaçmak için son kez sessizce fısıldıyorum bir şans vermen için sana. Tüm bunları o tükenen zamana bırakmadan önce son bir kez keşkelerden kaçıyorum. Sonra eğer ki olmazsa, bir hayalimden vazgeçer her şeye kaldığı yerden devam edecek gücü bulurum kendimde.
                Fakat bir kez için de olsa hayal et...


Böylesi daha iyi


Çok geç olmadan gel, ben geç kaldım yeterince.


Ne değiştirdi saatimin ilerleyişini? Onu öğren, öyle gel. Anlat biraz. Anlatmana ihtiyacım var. Ben bıraktıysam bile hikayeleri yarım, sen tamamla biraz.

Hiç bir şey yok ortada büyülü, sadece sana ihtiyacım varmış gibi geldin bir anda. "Nereden çıktın?" "Kim haber etti?" Anlamadım. Sen yine ses etme, ben daha anlamadan gel, yerleş baş ucuma. Her yanıma gel, her yanım seni bekler...

Saatin kaçında uyandım sana? Kan-ter içinde değilim, ne susadım ne de başka bir ihtiyacım... Bir sana uyandım. Yabancılar dolaşıyor sanki evin içinde. Soğuk soğuk çarpıyor her birinin nefesi, senin hayırlarına...

Daha şimdi girdin şu kapıdan, gözümü kırparken özledim seni. Aşık filan değilim sana. Sadece özledim. Özledim seni tanımadan. Doyamadım gelişine. Öyle bir geldin ki, sanki hep hazırdı yerin. Şöyle adam gibi sevemeden özledim. Gelip doldurdun boş sandalyeyi. Şöyle bir dalamadan gözlerine özledim. Gelip ısıttın sağ yanımı. Bir soru bile soramadan özledim. Gelip güldürdün yüzümü. Gitme diyemeden özledim. Ya gidersen? Gitmezsin ki... Gidişini bile özledim.

Böyle güzel gelen, gider mi? Gidersen de gelirim seninle. Ama korkarım gitmekten, gitme! Yada boş ver, ne yaparsan yap, yeter ki hep böyle bak gözlerime.

Gidersen seneler geçer. Planlar yapar yerine insanlar. Hayat kısa, yok tekrarı. Seneler sayılır. yaşlar hesaplanır. Uzar gider seneler, peşimize düşer kader, hikayemizi anlatır tanımadığımız insanlar.

Ben içmişken acı kahveyi senin hatırına. Sırf sen çık diye falımda, sen de yapma artık hesap-kitap, boş ver! Her gün yeniden gel bana. Her gelişinde öyle bir özlet ki kendini; Ben, Güneş'in önüne bulut geçse, yüzüne düşen gölgeden kıskanayım seni.

Unuttuğum bütün duyguları hatırlat bana. Gidişleri unuttur bir tek. Bir gün gidersek de beraber gideriz   "Böylesi daha iyi..."


had*
04/07/2015
01:59

(https://soundcloud.com/kalbenben/boylesi-daha-iyi)


Bir kahve içemedik Sen'inle!


Bir kahve içemedik Sen'inle!
( Okurken dinlemek isterseniz: Senden daha güzel - Yavuz Akyazıcı Project )

Nedense ortada bir kahve meselesi. Öyle basit bir kahve değil! Hayatını değiştirir insanın bir kahve. Kutsal kahve. Neden beraber bir kahve içmeyi bu kadar putlaştırılmıştı ki? Yoksa küçümsüyor muydu? Veya geçiştiriyor muydu beni hayatından?
Yapma kadın! Yapma. Sıkıldım aşık olmaktan sana. En sevdiğim çaydan bile şekersiz içemiyorum diye vazgeçer oldum. Bu kederle yazarken değmiyor ağzıma içki. Şarkılar ile sarhoş olup başlıyorum vurmaya kalemi kağıda. Bunca senelik arkadaşlığın sonunda, herşey bir kahve yudumu ile değişir miydi? Başka şeyler mi konuşulurdu kahve içerken?Yoksa benim sabahlara kadar üstüne düşündüğüm, senin basit bir cümlen miydi, yarın unutacağın? Bunca yıl sonra değiştirebilir mi bir cafenin sarı ışıkları konuştuğumuz konuları? Oysaki bazen susmak daha özel değil miydi? Çok kez cesaret edebilmiştim ben seninle konuşmaya. Çok konuşurum zaten. Kimse farketmedi konuşurken yüzüne yüzüne bağırdığımı seni seviyorum diye. Ya da herkes farketti ama sen umursamadın. Fakat hiç cesaret edemedim susmaya. Öylece karşına geçip susmaya, gözlerine bakarken. İşte zor olan da buydu zaten, gözlerine bakmak susarken. Belki bir oyun izleriz dedim, belki bir konser dinleriz. Başka yönlere bakar, başka şeyler konuşuruz. Başkalarının hikayelerini paylaşırız. Böylesi daha kolaydı benim için. "Ama bunlar özel şeyler." dedin... Birkaç yudum almadan kutsal kahveden, olmaz. "Hem birkaç yudum ile de bitmiyor mesele, bakabilecek misin susarsak gözlerime?" Hayalini kuruyorum şimdi, dinlerken yatmadan önceki son şarkımı. Sahi ne içersin? İçimden sadece susmaya geldim sen seç demek geliyor. Hayalimde bile beceremiyorum. Kapat çeneni aptal! Olmuyor yapamıyorum. Bir tokat bekledim bunca yıl senden, halen o çarpmadan yüzüme gidemiyorum.